Feyzullah Çınar: Bin Yıllık Sesin Son Büyük Muhafızı
23 Ekim 1983. Ankara, Kurtuluş Parkı. Bir temizlik görevlisi, park bankında öğle molasında uyur.
Ve kalbi durur. Cebinde Çankaya Belediyesi kimliği. Ama Paris’te kürsüsü var bu adamın. UNESCO ve Fransa Radyo Televizyonu onun için LP yayınlamış. Prof. Irene Melikoff, dünya çapındaki Türkolog, onu Avrupa’ya götürmüş, “Türkiye’nin en otantik sesi” diye tanıtmış.
Feyzullah Çınar, 46 yaşında, yoksulluk içinde göçtü bu ellerden.
Ama Pir Sultan’ı en güzel yaşatan, bin yıllık geleneği en saf haliyle temsil eden son büyük ozanlardan biriydi. Fikret Otyam’ın dediği gibi:
“Bantlarını dinlerken, dönen kahverengi şeritten bir ulu insan çıkar: Pir Sultan Abdal’dır bu”.
Bu, sadece bir ozan hikayesi değil. Bin yıllık bir geleneğin nasıl yaşatılacağına, nasıl ileri nesillere aktarılabileceğine dair bir hikaye.
Çamşıhı’dan Gelen Ses



1937, Sivas Divriği, Çamşıhı yöresi Gürpınar köyü.
Alevi nüfusun yoğun olduğu, sazın ve sözün hâlâ can taşıdığı bir bölge. Feyzullah’ın babası, oğlunu 5 yaşında saza başlatır. Evde dedelerin deyişleri, cem törenlerinde Pir Sultan’ın nefesleri, Virani’nin sızısı, Kul Himmet’in haykırışı.
Bir sözlü kültürün içine doğar Çınar. 13-14 yaşında artık ustaca çalıp söyleyen bir genç.
Ama yetenek, bu topraklarda ekmek vermez. Yoksulluk onu İstanbul’a sürer: hamallık, bakkal çıraklığı, itfaiyecilik. Ve sonra Ankara.
Tuzluçayır’a yerleşir, ilk eşi Nimet Çınar ile evlenir ve bir kızı (Hüsniye) ve bir oğlu olur. Fakat eşini menenjitten kaybeder.
Fikret Otyam sayesinde Ankara Belediyesi’nde temizlik işine başlar. Bu dönemde ikinci eşi Filize Çınar ile evlenir ve iki oğlu daha olur.
1966’da “Fazilet” plağı çıkar, 200 bin satar.
O dönemde Alevi deyişi söylemek cesaret, toplumsal adaletsizliği dile getirmek ise ölüm fermanıdır. Hapse girer, baskı görür, ama susmaz.
Geleneğin Kalbi: Âşıklık/Ozanlık Ne Demek?
Feyzullah Çınar’ı anlamak için âşıklık/ozanlık geleneğini anlamak gerekir.
Bu, Orta Asya’daki kam ve ozanlardan başlayan, bin yılı aşkın bir yolculuk. Şamanların ruhlarla iletişim kurduğu kutsal zaman, İslamiyet’le birlikte dönüştü. Ozanlar “âşık” oldu, saz çaldı, bade içti, mahlas aldı, usta-çırak ilişkisinde yetişti.
Bade içme geleneği, bu sistemin kalbinde yer alır. İnanışa göre, gerçek âşık olmak için ya bir usta yanında yetişmeli ya da rüyada Pir elinden bade içmelisin. Bade içen âşık, sıradan bir sanatçı değil, “Hak âşığı”dır. Pir Sultan Abdal, Kaygusuz Abdal, Âşık Veysel...
Hepsi bade içtiğine inanılan kutsal ozanlardır.
Feyzullah Çınar bade içmedi belki, ama geleneğin o kutsal zincirinin son halkalarından biriydi. Çünkü o, kırsaldan kente göçmüş, ama geleneksel kültüründen tek bir parça yitirmemiş ender ozanlardandı.
Pir Sultan geleneğini kendine kılavuz seçmişti. Sazının telinden dökülen melodiler, bin yıllık geleneğin sözcüsü gibiydi.
Sazında Yankılanan Sözler
Çınar’ın gücü, sadece sesiyle değil, söylediği sözlerle anlaşılır. 160 eser, 80 plak, 4 LP, sayısız konser. Çoğu “usta malı” — Yedi ulu ozandan Pir Sultan, Virani, Kul Himmet, Hatayî’nin deyişlerini yorumladı.



Kendi eserlerinde ise üç ana tema: Alevilik (25 eser), toplumsal düzen bozukluğu (19 eser), Kerbela (16 eser).
Dinle Çınar’ın sesinde Pir Sultan’ın bu dizelerini:
“Geldim şu âlemi ıslah edeyim / Özümü meydanda gördüm sonradan / Zaman mahlukuna meylimi verdim / Sermayemden zarar gördüm sonradan”
Ya da kendi yazdığı bu acı gerçeği:
“Şu kanlı zalimin ettiği işler / Garip bülbül gibi zar eyler beni / Yağmur gibi yağar başıma taşlar / Dostun bir fiskesi yaralar beni”
Bu sadece müzik değil. Toplumsal eleştiri, adaletsizliğe isyan, yoksulun haykırışı.
Çınar şöyle der:
“Kimse bana yar olmaz yaran olmaz / Mertlik hırkasını giydim giyeli / Dünya bomboş olsa bana yer kalmaz / İnsana muhabbet duydum duyalı / İmanım hükümdar benliğim esir / Ehli Beyt’i sevdim dediler kusur”
Çınar’ın cesareti sadece sözleriyle sınırlı değildi. Hallac-ı Mansur gibi “Allah benim, ben Allah’ım” diyecek kadar cesurdu. Bu, Anadolu Aleviliğindeki vahdet-i vücut (varlık birliği) anlayışının en yalın ifadesiydi. Ama bu topraklarda böyle konuşmak, yüzyıllar önce Hallac’ın derisini yüzdürdüğü gibi, Çınar’ın da hapse girmesine neden oldu.
Müzikal Devrim
Çınar’ın müzikal üslubu da özgündü.
Çoğunlukla bozuk düzen kullandı, türkülerini serbest okudu, sözün başladığı yerde sazı susturdu. Eserlerinin çoğu Hüseynî makamında (150/158). Bu teknik seçimler tesadüf değil; Anadolu’nun yüzyıllarca süzülüp gelen otantik sesinin bilinçli korunmasıydı.
Çınar’ın en bilinen eserlerinden biri, Nesimi’nin sözlerine bestelediği “Minnet Eylemem”dir. “Rızkımı veren Hüdadır kula minnet eylemem / Yeryüzünün halifesi hünkara minnet eylemem” dizeleri, hem tasavvufi derinliği hem de toplumsal eleştiriyi birleştiren bir şaheserdir. Çınar, bu eserde Nesimi’nin 600 yıllık sözlerini kendi çağının sesine dönüştürdü.
1969’da Prof. Irene Melikoff’la tanıştı, Avrupa’ya gitti.
Fransa, Almanya, İsviçre’de konferanslar verdi. Avrupa’nın ilk ozanı oldu. Türkiye’ye döndüğünde OZAN-DER’i kurdu: “Yaşayan halk ozanlarına sosyal ve kültürel açıdan yardımcı olmak, halk ozanlarının sömürülmesine engel olmak”.
Neden Bu Kadar Önemli?
Çınar’ın ölüm şekli, geleneğin kaderine dair acı bir metafordur. Paris’te kürsüsü olan bir müzisyen, Ankara’da çöp topluyor, park bankında ölüyor.
Akrabası Hüseyin Karababa şöyle der: “Siz Paris’te kürsüsü olan bir müzisyeni alıyorsunuz, burada sokak çöpçüsü olarak işe sokuyorsunuz. Adamı kıskıvrak yakalayıp ekmeksiz, susuz bırakıyorsunuz. Feyzullah Çınar ölmedi, gerginliğinden öldü”.
Birincisi: Çınar, geleneğin nasıl yaşatılacağını gösterdi. Kaynaklardan beslendi, ama kendi zamanının sorunlarını dile getirdi. Gelenek, müzede mumyalanacak bir şey değil; canlı, sorular soran, vicdanları rahatsız eden bir güç olmalı.
İkincisi: Ozanın toplumsal işlevini hatırlattı. Ozan, sadece eğlendiren biri değil; topluma ayna tutan, adaletsizliği haykıran, mazlumun yanında duran biri. Çınar dört kez Türkiye’yi baştan başa dolaştı, halkına umut verdi, yüreklendirildi. Toplumcu deyişler söylediği için hapse atıldı, ama yine söyledi.
Üçüncüsü: Âşıklık geleneği değişim geçiriyor. Kahvehaneler kapandı, usta-çırak ilişkisi zayıfladı. Medya geleneği eğlence kültürünün basit bir unsuru yapıyor. Ama dijital ortamlar da yeni fırsatlar sunuyor. Çınar’ın otantik yaklaşımı, bu değişimde bir pusula olabilir.
Sen Ne Yapabilirsin? Şimdi Ne Lazım?
Feyzullah Çınar’ı anmak kolay. Ama geleneği yaşatmak, senin elinde.
İşte yapılacaklar:
Dinle ve Öğren
Çınar’ın eserlerini sadece dinleme, içine gir.
“Bu Yıl Bu Dağların Karı Erimez,” “Geldim Şu Âlemi Islah Edeyim,” “Felek Bizi Attı Gurbet Ellere”. Her biri bir dünya. Sözleri oku, anlam katmanlarını keşfet. Sonra paylaş.
Gelenek, dinlendikçe, paylaşıldıkça yaşar.
Usta Malı Öğren
Âşıklık geleneğinde “usta malı” söylemek temel eğitimdir.
Çınar gibi, Pir Sultan’ı, Virani’yi, Kul Himmet’i öğren. Bu, sadece ezber değil; yüzyılların birikimiyle bağ kurmak, o sözlerin altındaki adaletsizliğe, aşka, isyana dokunmak.
Yaşayan Geleneği Destekle
Günümüzde âşıklık geleneği tehlikede.
Usta-çırak ilişkisi kopuyor, medya geleneği yozlaştırıyor. Ama dijital ortamlar da yeni kapılar açıyor. Sosyal medyada âşıkları takip et, konserlerine git, albümlerini al. Maddi ve manevi destek ver.
Unutma: Çınar, 200 bin plak sattı ama değeri bilinmedi… ve bir temizlik işçisi olarak göçüp gitti. Bu tekrar olmamalı.
Eleştirel Ol, Ses Çıkar
Sadece geçmişi tekrar etme.
Kendi zamanının sorunlarını dile getir. Âşıklık, ezber değil, vicdan işidir. Yoksulluğa, adaletsizliğe, yok sayılmışlığa karşı ses çıkarmak, bin yıllık geleneğin ta kendisidir.
“Allah zalimin yanında olsa da ben yine mazlumun yanındayım” diyen vicdanı yaşat.
Kaynağı Belgele
Sivas Çamşıhı, Divriği, Erzurum... Bu coğrafyalar geleneğin beşiğidir. O bölgelerin ozanlarını, müzik geleneklerini, cem törenlerini araştır, belgele, koru. Kaybolmasına izin verme...
Bade İçme Geleneğini Anla
Bade içme, âşıklığın kutsal boyutudur.
Rüyada Pir elinden bade içmek, “Hak âşığı” olmak. Pir Sultan, Kaygusuz, Veysel... Hepsi bu kutsallığın taşıyıcısıydı. Çınar belki bade içmedi, ama o kutsal zincirin son halkalarındandı.
Bu inancı, bu kutsallığı anlamadan geleneği anlayamazsın.
Son Söz: Tercih Senin
Feyzullah Çınar’ın akrabası Hüseyin Karababa der ki: “Bu topraklarda çokça rastladığımız adam harcamaya, yok saymaya, kadir kıymet bilmezliğe isyan”.
Çınar, yoksulluk içinde öldü. Ama bin yıllık geleneğin son büyük temsilcilerinden biri olarak tarihe geçti.
Yıllar sonra, Ankara Mamak’ta bir parka onun adı verildi. Geç kalmış bir vefa belki, ama yaşarken ekmek veremediğimiz ozana ölümden sonra beton bir anıt... Bu, geleneğimizle ilişkimizin acı özeti değil mi?
Onun mirası, kayıtlarından ibaret değil. Geleneği nasıl yaşatacağımız, zamanımızın vicdanını nasıl diri tutacağımız konusunda bir rehber. Saz susmaz, söz kaybolmaz — ama bizim dinlememiz, öğrenmemiz, yaşatmamız gerekir.
Feyzullah Çınar’ın sesi, senin elinde yeniden doğabilir. Ya da sonsuza kadar susabilir.
“Kaşların Bismillah vechin Beytullah / Seni öz nurundan yaratmış Allah”
Bin yıllık bir ses, senin kulaklarında yankılanıyor. Dinleyecek misin?
Tercih senin sevgili dost.
—Hakan
Sazname’den Haftalık Türkü Hikayeleri
Bu yazıyı beğendiniz mi?
Kaynaklar
Feyzullah Çınar’ın Hayatı ve Eserleri
Türkü Sözleri ve Eserleri
Âşıklık/Ozanlık Geleneği
Müzikal Analiz ve Akademik Çalışmalar
Not: Eksik bir konu veya hata varsa lütfen bana ulaşın, hemen düzeltme yapayım. Teşekkürler —Hakan.


