Neşet Ertaş: Bozkırın Tezenesi'nin Hayatı ve Mirası
Türk halk müziğinde “bozkır”ın sesi dendiğinde yankılanan ilk adlardan biri Neşet Ertaş.
Yaşar Kemal’in “Bozkırın Tezenesi” diye hitap ettiği bu eşsiz ozan, sadece bir müzisyen değil, aynı zamanda Anadolu’nun binlerce yıllık kültürel mirasının son temsilcilerinden biriydi.
1938’de Kırşehir-Çiçekdağı’nda doğdu, 25 Eylül 2012’de İzmir’de vefat etti. Abdallık geleneğini 20. yüzyıl sonuna taşıyan en güçlü halk ozanlarından biri kabul edilir. (Kaynak: Wikipedia)
74 yıllık ömrü boyunca, yüreğinin derinliklerinde hissetmediği, sızısını gönlünde duymadığı hiçbir duyguyu ne anlattı, ne yazdı, ne de çalıp söyledi.
Ondan geriye “Gönül Dağı”nda bir “Garip Bülbül” kaldı - türküleri öksüz, bozlakları yetim bırakan bir miras.
Kök: Abdallık Geleneği ve Muharrem Usta’nın Ocağı
Neşet, babası Muharrem Ertaş’tan bozlak ve “abdal ağzı” tavrını aldı; yıllarca Orta Anadolu düğünlerinde ustasıyla dolaştı.
Muharrem Ertaş, Abdallık geleneğinin ve bozlak türünün en önemli isimlerinden biri olarak, oğluna sadece saz çalmayı değil, Orta Asya ve Horasan’dan Anadolu’ya uzanan zengin bir kültürel hafızayı da aktardı.
Bu çizgi, eserlerinde duyduğumuz “içli, açık sözlü ve yalın” dili belirledi.
1938 yılında Kırşehir’e bağlı Çiçekdağı’nın Kelismailuşağı köyüne bağlı Kırtıllar mezrasında doğdu.
Annesi Kırıkkale’nin Keskin ilçesinin Hacıaliobası köyünden Döne Ertaş’tır. Küçük yaştan itibaren babasıyla gittiği köy düğünlerinde zil ve darbuka çalarak mesleğe ilk adımını attı.
“Düğünlerde kaşık tutamayan küçüklere zil verilirdi. Babam bana da zil vermişti. Ben aşağı yukarı 4-5 sene babamın yanında zil çaldım” diye anlatırdı o günleri.
Radyodan Ülkeye: İlk Büyük Çıkış
1950’lerin başında TRT Ankara Radyosu’ndaki “Yurttan Sesler” programında okuduğu “Geleli Gülmedim Ben Bu Cihana” bozlağı, genç Ertaş’ın adını ülke çapında duyurdu.
1957’de İstanbul’da Kadri Şençalar’ın sahibi olduğu Şençalar Plak adına ilk taş plağını doldurduğunda henüz 19 yaşındaydı. Okuduğu eser babasına aitti: “Neden garip garip ötersin bülbül / Yoksa sen de bahtı karalı mısın?” sözleriyle başlayan bozlak.
Ardından yıllarca radyo bantları kaydetti; sahnede Ankara ve İstanbul yılları geldi. 1960 yılında Ankara’da tanıştığı Bolulu şarkıcı Leyla ile evlendi. Bu evlilik, babasının muhalefetine rağmen gerçekleşti ve on yıl sürdü.
İki kız ve bir erkek çocuğu olan çift daha sonra boşandı.
Felç, Gurbet ve Yeniden Doğuş: Almanya Yılları (1979–2000)
Sazını alıp önce İstanbul, sonra Ankara’da gazinolarda çaldı, albümler çıkardı ve turnelere gitti.
1970’li yılların ortalarında artık tüm Türkiye’de tanınıyordu. Ancak 1979 yılında hayatını değiştiren bir olay yaşandı: Sahnede eline felç indi, sazını çalamaz hâle geldi. Onun için en büyük nimeti sazına ses veren parmaklarıydı.
Tedavi için Almanya’da işçi olarak çalışan ağabeyinin yanına Berlin’e gitti.
Tedavi tamamlansa da Türkiye’ye dönmedi. O yıllarda memleket hasretini, gurbeti tattı - yaşanmışlıkları her zaman ona ilham verdi.
“Neşet Ertaş Orkestrası” adlı grubuyla Avrupa genelinde gurbetçilerin düğünlerinde ve etkinliklerinde sahneye çıkmaya başladı. Bahçesinde bir düğün yapılan okulun müdürünün teklifini kabul ederek o okulda iki sene saz dersi verdi.
1980’lerde, eski bir tren istasyonunda yer alan ve Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla çarşı işlevini yitiren “Türkischer Basar”da bir saz dükkânı açtı.
Bu dükkân hem Berlin’deki Türk müzisyenlerin buluşma noktası oldu, hem de göçmen işçilerin sıla hasretlerini müzik yoluyla dindirebildikleri bir alan haline geldi. Daha sonra Köln’e yerleşti.
Almanya’da yaşadığı dönemde, Yaşar Kemal “İnce Memed” adlı kitabını “Bozkırın Tezenesi’ne” diye imzalayarak Neşet Ertaş’a yolladı.
Onu en iyi anlatan kelimeler bir araya gelmişti, artık “Bozkırın Tezenesi” olarak anılıyordu. Bu dönem, sözlerinde “gurbet, hasret ve sabır” duygusunu derinleştirdi.
2000 Harbiye: Saza Dönüş ve Halkla Büyük Buluşma
Ertaş 2000 yılına kadar Almanya’da yaşamış ve çalışmıştır, mütevazı bir hayat sürmüştür. 30 Temmuz 2000, Harbiye Açıkhava…
Yirmi beş yıl sonra Türkiye sahnelerine görkemli bir dönüş. (Kaynak: IstanbulBerlin)
İstanbul’da verdiği konser, onun sahne hayatına dönüşünün bir simgesiydi. Bu konser “In Concert” olarak yayımlandı; “Bir Ayrılık, Bir Yoksulluk, Bir Ölüm”, “Neredesin Sen”, “Zahidem” gibi eserlerle yeni kuşaklar Ertaş’ı yeniden keşfetti.
Belgesel teklifleri ve konser davetleri üzerine Türkiye’de sahnelere dönen Neşet Ertaş, ölümüne dek sayısız halk konseri verdi.
2003’te İzmir’e yerleşti ve hayatının son yıllarını burada geçirdi.
Tavır: Neden “Bozkırın Tezenesi”?
Ertaş’ın sazında bozlak uzun havanın “serbest ritim” nefesi, bağlamasında ise tezene vuruşlarının netliği vardır.
Sık kullandığı diziler (özellikle Uşşak/Hüseynî çevresi) ve bozuk düzen etrafındaki yürüyüşler, sesiyle kurduğu tını-şiir uyumunu güçlendirir. Yaşar Kemal’in armağan ettiği “Bozkırın Tezenesi” hitabı tam da bu pür temiz vuruşa işaret eder.
1950’li yıllardan itibaren yaptığı plaklarla, babası Muharrem Ertaş’tan öğrendiği türkü ve bozlakların yanı sıra Orta Anadolu türkülerini, oyun havalarını kayıt altına aldı.
1960’lı yıllardan itibaren kendi yazdığı şiirleri havalandırıp seslendirdi. “Garip” mahlasını kullandı.
En Bilinen Türkülerinden Seçme
Neşet Ertaş’ın müzikal mirası hem büyüklük hem de çeşitlilik açısından eşsizdir. En bilinen eserleri arasında şunlar yer alır:
Gönül Dağı - Bozlak türünün en güçlü örneklerinden
Neredesin Sen - 2000 Harbiye konserinin simge parçası
Yazımı Kışa Çevirdin (Hata Benim) - Kendi besteleri arasında en çok bilinen
Zahidem - Orta Anadolu türkülerinin yorumu
Ah Yalan Dünya - Dünya görüşünü yansıtan eser
Zülüf Dökülmüş Yüze - Klasik halk şiiri geleneğinden
Bu eserlerin bir bölümü derleme/yorum, bir bölümü ise kendi besteleridir; farklı kayıt ve varyantları mevcuttur.
Repertuvarında çoğunlukla kendi sözü ve müziği olan türküler, babası Muharrem Ertaş’tan öğrendiği eserler ve anonim Orta Anadolu türküleri yer aldı.
Ödüller, Unvanlar ve Duruş
Neşet Ertaş hayatı boyunca sanatsal başarısının resmi tanınmasını gören nadir sanatçılardandı:
TBMM Üstün Hizmet Ödülü (2006) - Parlamentonun en üst düzey onur ödülü. Ertaş bu ödülü “ecdadımız adına, bu kültüre hizmet eden ustalar adına” kabul ettiğini belirtti. (Kaynak: TEIS Yesevi)
“Yaşayan İnsan Hazinesi” (2009) - UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras kapsamındaki Türkiye Ulusal Envanteri’ne alındı. Abdallık geleneğinin taşıyıcısı olarak resmi kayıt numarası: 02.0011. (Kaynak: Istanbul Belediyesi, 6 “SOMUT OLMAYAN KÜLTÜREL MİRASIN KORUNMASI” ÇALIŞTAYI 21- 22 OCAK 2016, sayfa 30)
İTÜ Fahri Doktora (2011) - İstanbul Teknik Üniversitesi Senatosu’nun 17 Şubat 2011 tarihli kararıyla, 25 Nisan 2011’de düzenlenen törenle kendisine verildi. Törende “Hiç mektebe gitmemiş ben, huzurunuzdayım. İlim ve bilim yuvasında, hocalara saygılarımı sunuyorum” dedi. (Kaynak: İTÜ Dış İlişkiler)
Neşet Ertaş, kendisine teklif edilen “Devlet Sanatçısı” unvanını “Hepimiz bu devletin sanatçısıyız” diyerek kabul etmedi; halkçı duruşunu eserleriyle sürdürdü.
“Devletin sanatçısı olmaz; biz halkın sanatçısıyız” çizgisinde kaldı; teklifleri kibarca reddetti.
Vefat ve Emanet
25 Eylül 2012’de İzmir’de yaşamını yitiren Ertaş, vasiyeti üzerine Kırşehir Bağbaşı Mezarlığı’nda, babası Muharrem Ertaş’ın ayakucuna defnedildi.
Her yıl kabri başında anılıyor. Ölümünden 13 yıl sonra bile müziği canlılığını koruyor ve yeni nesil müzisyenlere ilham vermeye devam ediyor.
Araştırmacılar İçin Arşiv İpuçları
TRT Repertuvarı: Aynı eserin farklı yöre/varyant kayıtlarını, künyelerini ve derleyicilerini görmek için önce eser adıyla, sonra “Ertaş” ve “Kırşehir” filtreleriyle tarayın.
Diaspora Baskıları: 1979–2000 arasında Türküola ve benzeri etiketlerde çıkan kaset/45’likler Ertaş’ın “gurbet repertuvarı”nı belgeleyebilir. Bu dönemde Avrupa genelinde 20 civarında kaset çıkardı.
2000 Harbiye: Konser VCD/DVD ve dijital yayınlar, sahne düzeni ve repertuvar akışını karşılaştırmak için birincil kaynaktır. Kalan Müzik’in 2000 Harbiye kayıtları ve Bayar Müzik dönemi, dijital platformlarda derli toplu durumdadır.
Zaman Çizelgesi
1938 — Kırtıllar (Çiçekdağı/Kırşehir) doğum
1950’ler — TRT “Yurttan Sesler”, ülke çapında tanınma
1957 — İlk taş plak kaydı (19 yaşında)
1960 — Leyla ile evliliği
1979 — Sahnede eline felç; Almanya yılları başlar
2000 — Harbiye Açıkhava konseri ile Türkiye’de sahnelere dönüş
2003 — İzmir’e yerleşir
2006 — TBMM Üstün Hizmet Ödülü
2009 — “Yaşayan İnsan Hazinesi” (Türkiye ulusal envanteri)
2011 — İTÜ Fahri Doktora
2012 — 25 Eylül’de vefat; Kırşehir Bağbaşı Mezarlığı’na defnedildi
Sık Sorulan Sorular (SSS)
Neşet Ertaş’a “Bozkırın Tezenesi” lakabını kim verdi?
Yaşar Kemal bu efsanevi lakbı Neşet Ertaş’a armağan etti.
Ünlü yazar, “İnce Memed” romanını “Bozkırın Tezenesi’ne” diye imzalayarak Neşet Ertaş’a gönderdi. Bu hitap, Ertaş’ın sazındaki pür temiz tezene vuruşlarına ve Orta Anadolu bozkırlarının ruhunu müziğine yansıtma becerisine işaret ediyordu.
Neden “Devlet Sanatçısı” unvanını kabul etmedi?
Neşet Ertaş halkçı duruşundan asla taviz vermedi.
Kendisine teklif edilen “Devlet Sanatçısı” unvanını “Devletin sanatçısı olmaz; biz halkın sanatçısıyız” diyerek kibarca reddetti. “Hepimiz bu devletin sanatçısıyız” sözleriyle teklifleri geri çevirdi ve sanatını hiçbir ünvana bağlamadı.
Neşet Ertaş’ın en bilinen türküleri hangileri?
En çok bilinen eserleri arasında Gönül Dağı, Neredesin Sen, Yazımı Kışa Çevirdin (Hata Benim), Zahidem, Ah Yalan Dünya ve Zülüf Dökülmüş Yüze yer alıyor.
Bu eserlerin bir bölümü kendi besteleri, bir bölümü ise Orta Anadolu türkülerinin yorumlarıdır. 2000 Harbiye konserinde seslendirdiği “Neredesin Sen” özellikle yeni nesil dinleyiciler tarafından yeniden keşfedildi.
Almanya yılları ne zaman ve neden başladı?
1979 yılında sahnedeyken eline felç inen Neşet Ertaş, tedavi için Almanya’da işçi olarak çalışan ağabeyinin yanına gitti. (Kaynak: Wikipedia)
Tedavi tamamlandıktan sonra bile Türkiye’ye dönmedi ve 2000 yılına kadar Berlin ve Köln çevresinde yaşadı. Bu dönemde gurbetçilerin düğünlerinde sahneye çıktı, saz dersleri verdi ve hatta Berlin’de küçük bir saz dükkânı işletti.
Almanya yılları, sözlerinde “gurbet, hasret ve sabır” duygusunu derinleştirdi.
2000 Harbiye konseri neden bu kadar önemliydi?
30 Temmuz 2000 tarihinde İstanbul Harbiye Açıkhava’da verdiği konser, Neşet Ertaş’ın yirmi beş yıl sonra Türkiye sahnelerine görkemli dönüşünün sembolüydü.
Bu konser “In Concert” albümü olarak yayımlandı ve yeni kuşaklar Ertaş’ı yeniden keşfetti. “Bir Ayrılık, Bir Yoksulluk, Bir Ölüm”, “Neredesin Sen”, “Zahidem” gibi eserlerle dinleyicilere unutulmaz bir gece yaşattı.
Neşet Ertaş nerede defnedildi?
25 Eylül 2012’de İzmir’de vefat eden Neşet Ertaş, kendi vasiyeti üzerine Kırşehir Bağbaşı Mezarlığı’nda, babası Muharrem Ertaş’ın ayakucuna defnedildi. Her yıl vefat yıldönümünde kabri başında anma törenleri düzenleniyor.
Kalıcı Etki ve Kültürel Miras
Neşet Ertaş’ın etkisi teknik ustalığının ötesine geçer.
O, Orta Anadolu’nun ruhunu, acısını, sevincini ve özlemini müziğine nakşeden bir hikaye anlatıcısıydı. Genç müzisyenler onun eserlerini inceleyerek yalnızca müzikal beceriler kazanmıyor, aynı zamanda binlerce yıllık kültürel bir hafızaya bağlanıyor.
Her yıl 25 Eylül’de, Kırşehir’den İzmir’e, Berlin’den Köln’e, Ankara’dan İstanbul’a... Bozkırın Tezenesi’nin türküleri yeniden yankılanıyor. Onun bıraktığı miras, coğrafyaları, kuşakları ve kalpleri birleştirmeye devam ediyor.
Neşet Ertaş sadece bir müzisyen değildi - o, gurbette olsun memlekette olsun, halkın yüreğinde yaşayan, acısını türküyle hafifleten, sevincini sazıyla paylaşan bir kültür mirasıydı.
Sazı sustu, sözü kaldı. Bozlakları yetim bıraktı belki, ama her telin titreşiminde, her nefeste, her “Gönül Dağı”nda yaşamaya devam ediyor.
Sazname’den Haftalık Türkü Hikayeleri
Bu yazıyı beğendiniz mi?
Bu içeriği müzik ve kültür tutkunu arkadaşlarınızla paylaşın - Neşet Ertaş’ın mirası, sadece hatırlandığında değil, anlatıldığında yaşıyor.
—Hakan, SazName.com Kurucusu